Tarafsız haber için doğru adrestesiniz. Haber, Haberler, güncel haberler, internet haber,son dakika haberleri, ogaste.com farkıyla takip edin. En son haberlere bizimle ulaşın.
Yasal Uyarı: Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. -
Copyright© 2006-2024 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Necati Kartal
30 Ağustos ve Kuvayı Milliye Destanı
Büyük Taarruz tam 102 yıl önce, 26 Ağustos sabahı saat 05.00’te topçu atışıyla başlamıştı.
Bunu en iyi anlatan eserlerden biri "Kuvayi Milliye Destanı" adıyla Nâzım Hikmet'in bölümler halinde anlattığı ünlü şiirdir.
Nâzım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı’nı 1939'da yazmaya başlamış, 1941'de bitirmiştir.
Nazım bu ünlü yapıtın sonuna, "939 İstanbul Tevkifhanesi, 940 Çankırı Hapishanesi, 941 Bursa Hapishanesi" diye bir not düşmüştür.
Nâzım Hikmet'in İstanbul Tevkifhanesi'nde yatarken kendisini ziyarete gelen dostlarından Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk'unu istemiş, bu kitaptan yararlanarak, destanın yazımına devam etmiştir.
Bir de dayısı Ali Fuat Cebesoy’dan aldığı bilgileri de kullandığını biliyoruz.
Bu ünlü yapıt Türkiye'de ilk kez, 1965 yılında "Kurtuluş Savaşı Destanı" adı ile Yön Yayınları’nca yayımlandı.
Daha sonra yine "Kurtuluş Savaşı Destanı" adı ile 1973'te, 1975'te de tekrar yayımlandı.
"Kuvayi Milliye/Destan" adı ile ilk kez Bilgi Yayınlarınca Temmuz 1968'de yayımlandı.
***
30 Ağustos’u anlamak için, Kuvayi Milliye Destanı’ndan iç içe geçmiş birkaç bölümünü aktarmak istiyorum.
Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk, bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Ekim’inde, İzmir 919 Mayıs’ında
Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar,
Mayıs ortalarından Haziran ortalarına kadar;
yani tütün kırma mevsimi,
yani, arpalar biçilip buğdaya başlanırken yuvarlandılar.
Adana, Antep, Urfa, Maraş düşmüş dövüşüyordu!..
Ve kanlı bankerler pazarında memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar,
düştüler can kaygusuna,
ve kurtarmak için başlarını karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı devletlere karşı dövüşüyordu
köle olmamak için iki kat soyulmamak için.
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,
Yeşilırmak, Kızılırmak,
Gültepe, Tilbeşar Ovası, gördü uzun dişli İngiliz'i.
Ve Aksu'yla Köpsu, Karagöl'le Söğüt Gölü
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan büyük âşık,
şapkası horoz tüylü İtalyan'ı gördü.
Ve Çukurova, Seyhan, Ceyhan ve kara gözlü Yürük kızı,
gördü mavi üniformalı Fransız'ı.
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
Eşraf, âyân ve ağalar düşmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp, gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler.
ve köylülerden paşalar görüldü, kara donlu köylülerden.
(…)
Dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık İzmir'de, Aydın'da,
Adana'da dayandık,
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.
(…)
Dağlarda tek, tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.
(…)
Saat beş otuz...
Ve başladı topçu ateşiyle, büyük taarruz (…)
Sonra; düşmanın cepheleri düştü.
30 Ağustosta düşman esir olundu(…)
Sonra, 9 Eylülde İzmir'e girdik
***
İlaveten şunu da belirteyim Kuvayı Milliye Destan’ı sadece kahramanları anlatmıyor. Emperyalistlerin 1. Paylaşım Savaşı’nı, maceraperestleri orduyu perişan etmesini ve Düşmana teslim olup, işbirliği yapıp, sonra düşmana sığınanları da anlatıyor.
Kanlı bankerler pazarında memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar, düştüler can kaygusuna,
ve kurtarmak için başlarını karanlığa karışarak basıp gittiler.
Kim bunlar?