Tarafsız haber için doğru adrestesiniz. Haber, Haberler, güncel haberler, internet haber,son dakika haberleri, ogaste.com farkıyla takip edin. En son haberlere bizimle ulaşın.
Yasal Uyarı: Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. -
Copyright© 2006-2024 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Özlem Öz
6 Şubat / Kırmızı Pazartesi
6 Şubat 2023 Pazartesi günü idi. Pazar gecesi ailece yatılan yuvalarda, pazartesi sabahı kimsesiz kalkıldı. Evler yıkıldı, hayat durdu, çocuklar kayboldu; fırsatçı kötüler daha da kötü olurken Türkiye’nin göğsüne bir yumru oturdu. En acı tarih olarak kalbimize; en şiddetli deprem olarak tarihimize yazıldı. İnsanlar, yakınlarının ölüsünü ararken; bulanlar şanslı sayıldı. Belki dünyada hayat devam etti ama Türkiye’deki milyonlarca kişi için hayat kaldığı yerden devam edemeyecekti.
Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanını anımsatmak isterim. Romanın konusu şöyle: Bir cinayet işlenecektir, olacakları herkes bilir fakat engel olmak için kimse bir şey yapmaz. Zaten romanın da orijinal adı: “İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü”dür. Gerçek bir olaydan uyarlanmıştır. Konumuza dönecek olursak, 1999’da yaşadığımız depremle birlikte doğa zaten bize, “önlemlerinizi alın", uyarısını yapmıştı. Fakat ne oldu? Köyler bir gecede mahalle oldu. Aynı hatalar tekrar, tekrar etti. Ders alınmamıştı, olacaklar zaten belliydi. Tıpkı “Kırmızı Pazartesi” de olduğu gibi, 6 Şubat Pazartesi günü failini herkesin bildiği, beklenen bir cinayet romanının içinde bulduk kendimizi. Japonya’da 7.3 şiddetindeki depremde sadece 4 kişi hayatını kaybederken; bizde yaklaşık bu büyüklükteki bir depremde 62 binden fazla insanımızı kaybettik. Peki Japonya’da olan deprem öldürmüyorsa; bizi burada öldüren neydi?
Bilime kulak vermeden yapılan yanlış yapılanmalar; binaların kolonlarını kesen akılsızlar; deprem sonrasında daha insanların acıları göçük altında iken bunu fırsata çeviren kötü niyetli zihniyet ve en önemlisi eğitimsizlik öldürüyordu.
Hep birlikte acı çektik. Ama yazar Edith Eva Eger’in dediği gibi “Acı çekmek evrensel;kurban olmak ise opsiyoneldir.”
Tam iki yıl geçti .Bu süre içinde zamanla yine mağduriyetimize tutunur olduk. Belki evrensel ve insani bir acıyla boğazımızdan yemek geçmedi, yattığımız sıcacık yatağımızdan utandık; fakat somut gerçeklikte doğru adımlar atılmadıktan sonra, deprem zamanı geldiğinde bizzat bizler, yine kurban olmaktan başka bir şey olamayız. Kurban olma opsiyonunu kullanmayı tercih etmeye devam edersek; tıpkı bahsettiğim romanda olduğu gibi, cinayetin işleneceğinin bilindiği ama kimsenin bir şey yapmadığı yeni cinayetler işlenir gider…
Çekilen acılar için tüm kelimeler yetersiz iken,
Melih Cevdet Anday’ın bir şiiri ile bitiriyor; ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
"Uyuyamayacaksın.
Memleketin hali,seni seslerle uyandıracak.
Oturup yazacaksın.
Çünkü sen, artık o sen değilsin.
Sen şimdi sessiz bir telgrafhane gibisin.
Durmadan sesler alacak,sesler vereceksin.
Uyuyamayacaksın.
Düzelmeden memleketin hali…"
Ben de uyuyamadım ,oturup yazdım.