Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İlk Ramazan sohbeti Tolstoy’dan gelsin

Yazının Giriş Tarihi: 28.02.2025 22:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.02.2025 22:09

Birkaç gün önce sözlü şiddet içeren bir saldırıya uğradım. Konuyla hiçbir alakam yoktu ve tek hatam o sırada orada bulunmaktı. O anda ilk aklıma gelen ise yaklaşık bir ay önce pazarda alışveriş yaparken sadece “pardon kardeşim” dediği için canına kıyılan pırıl pırıl bakışlı güzel çocuk Mattia Ahmet Mınguzzi, ile acı dolu annesinin çığlıkları oldu. Ortalık şuurunu yitirmiş insan kaynıyordu, “Rabbim kimseyi akıldan, terbiyeden, insanlıktan uzaklaştırmasın” diyerek oradan ayrıldım.

Sakinleşmek için yalnız kalayım derken Halil Cibran tuttu elimden. “Fırtınalar” adlı eserinde diyordu ki: “Yalnızlığı istedim. Çünkü nezaketi zayıflığın bir parçası; hoşgörüyü ödleklik; yücelmeyi böbürlenme fırsatı kabul eden kalabalığın terbiyesizliğinden usandım” Demek ki bu duyguları hisseden bir tek ben değilim diyerek okumanın iyileştirici gücüne sığındım ki Tolstoy da beni yalnız bırakmadı. Ben şimdi okuyacağınız bu öyküyü, her Ramazan ayında bir kez daha açar okur, okuturum.

Öykü şöyle:

Bir gün, kişilerden kaçan ve yalnız yaşamayı yeğleyen yaşlı bir adama sorarlar

“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”

Yaşlı adam cevap verir:

“Yapılacak çok işim var. İki şahini eğitmem gerekiyor… Ve iki kartalı… İki tavşanı sakinleştirmem ve yılanı eğitmem… Eşeği gütmem ve aslanı da evcilleştirmem gerekiyor.

“-Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz, neredeler?”

“Onlar, içimizde yaşayan hayvanlardır”

“İKİ ŞAHİN” gördükleri her şeye saldırıyor. İyi –kötü, yararlı-zararlı… Onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim.

Çünkü onlar benim GÖZLERİM.

İKİ KARTAL dokunduğu her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyor. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ELLERİM.

“İKİ TAVŞAN” her zaman kaçar ve saklanır. Onları sakinleştirip zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, kaçmayı değil. Çünkü onlar benim AYAKLARIM…

En zor kısmı ise “YILAN” Sıkı bir kafeste, güvenli bir biçimde kilitli olsa da, her zaman saldırmaya ,sokmaya ve yakınında olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu sıkı takip edip disiplinli olmalıyım. Çünkü o benim DİLİM.

“EŞEK” herkesin bildiği gibi çok inatçı, sanki sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim.. Çünkü bu benim GÖVDEM.

Ve son olarak da; kral olmak ve herkese emretmek isteyen “ASLAN”ı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim… Çünkü o benim EGOM.

“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var.”

Soru sorulan yaşlı adam Lev Nikolevic TOLSTOY'dur.

Peki sadece Tolstoy mu? Hepimizin içinde bu hayvanlar gibi hayvanlar yaşamıyor mu? Şiddetin normale dönüştüğü, suç oranının çok küçük yaşlara düşerek acı tablolarla karşımıza çıktığı şu zamanlarda iyimser olmak, belki de çok düşük bir ihtimal ama olsun.

Tolstoy bugün bu topraklarda yaşayan bir Müslüman olsaydı, önce yukarıdaki öyküyü anlatır, sonra da; Bu ramazanda gözlerinizi, ellerinizi ayaklarınızı ,dilinizi, gövdenizi ve egonuzu terbiye edin diye öğüt verirdi.

Bu yıl, bir ramazanı daha karşılarken, ne güzel bir rastlantıdır ki cemrelerin kokusunu koynumuzda; marteniçkaların iyi dileklerini bileğimizde taşıyoruz Hangisi vesile olursa olsun belki bu ramazanda bir kişi egosunu dizginlemeyi; öfkesine hakim olmayı öğrenir ve belki de ömrü boyunca bunu yapabileceğini fark eder. Bir kişi, bir kişidir, az şey mi? Bir kişi ile gün gelir dünya değişir. Hayırlı Ramazanlar…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.