Tarafsız haber için doğru adrestesiniz. Haber, Haberler, güncel haberler, internet haber,son dakika haberleri, ogaste.com farkıyla takip edin. En son haberlere bizimle ulaşın.
Yasal Uyarı: Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. -
Copyright© 2006-2025 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Özlem Öz
Oyaların sessiz çığlığı
Bir zamanlar genç kızların elleriyle işlediği, sevdanın, umudun ve sabrın sembolü oyalar vardı. Her bir oya modeli, başka bir manaya gelirdi. İşte şimdi o renkli oyalar, kimi zaman cinayete kurban gitmiş bir çocuğun mezar taşının başında, kimi zaman da adaleti arayan kadınların pankartlarında.
Bu hafta Ahmet Minguzzi davası sonunda, oğlunun başına gelenlere çaresiz kalmış bir annenin haykırışları ile dişlerimizi sıktık. Söyleyecek söz bulamadık. Sözlerimiz tükenmişti çünkü. Diğer taraftan acılı bir babanın haykırışları dağladı yüreğimizi. Rojin Kabaiş’in ölümünün üstünden tam bir yıl geçmişti.
Sadece Rojin mi? 2024 yılında Türkiye’de en az 315 kadın, erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkemizde cinayetlerin %62’si kadınların en yakınındaki kişi (eşi,sevgilisi,eski eşi) tarafından işleniyor. Üstelik her on kadından dördü, hayatının bir döneminde fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor.
Manşetlerde, sosyal medya paylaşımlarında sadece isimler değişirken acılar hep aynı kalıyor. Niyetim hukuk sistemini eleştirmek değil, zaten ben artık bu cinayetlerin hukuk meselesi olmaktan çıkıp bir vicdan, bir kültür bir zihniyet meselesine dönüştüğü kanaatindeyim. Kadının boşanmak istemesi ya da erkeği istememesi, erkek için bir sebep sayılabiliyor. Çünkü çoğu erkek, ”oğlum hangi kızı istersen onu alalım” cümlesi ile şekillenmiş bir nüveden geliyor. Böylece bu topraklarda neredeyse her sabah bir kadın eksiliyor. Tüm bunların yanında kadınların duyguları hep sembollerde kalıyor.
Muradiye’de bulunan Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri Müzesini gezerken hep bu semboller üzerine düşündüm.Dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğimiz muhteşem kıyafetler ve aksesuarlar var, hepsinin de ayrı hikayesi ve tarihi var ama biber oyalı yemeninin önünde daha bir derin durdum. Malum, Marmara ve Ege’de çiçekli oyaları başlı başına bir hikayedir.Oyalardaki çiçeklerin türü ,rengi kadının yaşına göre medeni durumuna göre değişir.Gül, karanfil, yasemin…Hepsinin ilettiği bir mesaj vardır.Yeni gelinler güllü oya, ümitsiz aşka kapılanlar ise sarı nergis oyası takar.
Peki ya biberli oya?Eskiden , bir kadın kırmızı acı biberli oya bağlanmışsa kocası ile arasının çok acı olduğuna işaretti. İnsanlar bilirdi ki bu kadının derdi var ve acı çekiyor.Hatta hiç kullanılmasın temennisi ile çoğu zaman çeyize konulmaz,konulsa da sandığın en altına yerleştirilirdi.
Bir zamanlar gül ile süslenen yemeniler ,ya da biberle gösterilmeye çalışılan üzüntüler bugün de acının çemberine dönüşmüş durumda.Maalesef bugünün kadınları olarak bizim de çemberimizde artık gül oya değil,daha ziyade biberli oyalar var.Oyaların sembolleri günümüzde pankartlara ya da sosyal meyda etiketlerine dönüşse de acılar hep baki.Hepimiz üzülüyor,olanlar karşısında çoğu zaman gözyaşlarımızı tutamıyoruz.
Halbuki bir ülkenin gerçek gelişmişliği kadınların ve çocukların gülüşlerinde gizlidir.O gülüşler solarsa toplumun rengi de solar.Güllerin hepsi , toplumun yüreğindeki acıya dönüşür. Yüzyıllar geçer kaybolmaz,bir müzede acı biber suretinde de olsa karşımıza çıkar.