Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Cumhuriyet ışığı altında Yeni Türkiye Yüzyılı

Yazının Giriş Tarihi: 04.11.2024 09:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.11.2024 02:38

Yeni bir Türkiye yüzyılı’nda bahsetmek istiyorsak, üç tane tarihsel kavramı acilen masaya yatırmamız gerekiyor. Günümüz Türkiye’sinde yeniden yorumlamaya ihtiyaç duyulan bu kavramlar; demokrasi, cumhuriyet ve milliyetçilik kavramlarıdır.

Demokrasi, Winston Churcilhill’in değişiyle insanlık tarihi açısında denenmiş yönetim şekillerine göre “en az kötü olan bir yönetim şeklidir”. Yanı demokrasi bir süreçtir; sınırları belirlenmiş, tamamlanmış bir yönetim biçimi değildir. Negatif bir tabirle “ne olduğu”nda ziyade “ne olmadığı” bilinen bir idare biçimidir.

Demokratik yönetim, bize devletin kamusal ve özel alanda nerede olması gerektiği izah eder. Yasamanın, yürütmenin ve yargının birbirinde ayrıldığı, ifade hürriyetinin sağlandığı, çoğulculuğun ve muhalefet yapma hakkının bulunduğu tek yönetim biçimidir demokrasi.

Demokrasinin zıddı otoriteryalizmdir. Çünkü demokrasinin temeli özgürlüktür, eşitliktir, katılımcılıktır ve vatandaşlık hukukudur.

 Demokrasi nihayetinde bir yönetim biçimidir. Olay ve olgulara hukuk dairesinde bakar ve çözer. Cumhuriyet ise iktidarın bir şahsa, bir aileye, bir sınıfa/ zümreye ait olmadığı ilan eden bir rejimdir. Yönetim gücünün “halkta olması” ve halkın yöneticileri seçmesi cumhuriyettir. Fakat halkın “nasıl yönetileceği” ise demokrasi belirler. Çünkü demokrasi bir yönetim tekniğidir.

Cumhuriyet ile demokrasi birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. Cumhuriyetsiz bir demokrasinin olamayacağı gibi, demokrasisiz bir cumhuriyet ise “açık bir hapishane” olduğu aşikârdır.

 Cumhuriyeti çoğunluğun kötü yönetiminden kurtarmak için demokratik değerlerle taçlandırmak gerekir. Başka bir değişle Cumhuriyeti dar bir kadronun elinden alıp sivilleştirmek ancak demokratik değerlerle mümkündür.

Politik ve kamusal alanı, devletin veya çıkar grupların otoriteryanizmine karşı korumak demokratik değerlerle mümkündür. Çünkü Cumhuriyet biçimseldir ve varlığı halka dayalı kurumsal bir yapıdır. Sosyolojik olarak çoğunluğu ifade eder, kendi başına bir değer betimleyemez ve içeriğini demokratik değerler şekillendirir. Onun için Cumhuriyeti taçlandıracak olan demokrasinin değerleri ve süreçleri silsilesidir.

Cumhuriyet ile demokrasinin kesiştiği yer “eşitlik” kavramıdır. Cumhuriyet bir “milletleşme” faktörü olduğu için imtiyaz ve ayrıcalıkları reddeder. 

Cumhuriyet, milletin tarihsel yolculuğun adıdır. Tebaadan vatandaşlığa, imtiyazlardan eşitliğe, kölelikten efendiliğe, iptidai ilişkilerden sekülerizme, inanç ve mezhep tarafgirliğinden laisizme olan yolculuğu simgeler. Bütün bu sınırları belirleyen ise demokrasidir. Demokrasisiz bir cumhuriyet topaldır, kördür ve zulme meyilidir.

Demokratik değerlerin varlığıyla cumhuriyet fazilet mertebesine ulaşır.

Milliyetçilik kavramı ise tarihsel açıdan demokrasi ve cumhuriyet kavramlarından sonra peyda olan bir kavramdır. Westphalia anlaşması ve Fransız ihtilali sonucunda politik hayatta giren yeni bir kavramdır. Devlet ve millet kavramlarını analiz ettiğimizde bu realiteyi net olarak görebilme şansına sahibiz. Devlet, tarihsel açıdan bugün kullandığımız biçiminde bir millete dayalı ve onun varlığı üstünde varlık bulmuş bir yapı değildir. Hatta tarihsel süreçte çok farklı etnik ve kültürel gruplardan oluşan ve onların üstünde olan bir tür toplumsal teşkilatma biçimi olduğunu görüyoruz.

Devlet, millet kavramından daha eskidir.  Eski kadim toplumlarda devlet bir millete dayalı bir organizasyon değilken, günümüzde ise neredeyse her devletin bir milleti oluşturulmuş haldedir. Günümüzde ise neredeyse milletsiz devlet yok gibidir.

Milliyetçilik, milli devletin ideolojidir, fakat ülkeden ülkeye göre değişiklik arzeder. Milliyetçilik ilkesi fransa da “ vatandaşlık” bağı ile anlam kazanırken Almanya da “kültür ve soy bağı”na bağlı olarak tanımlanmaktadır. Fransız milliyetçilik anlayışı sübjektif değerler üzerinde “ülkü birliği” esas alırken, Alman milliyetçiliği objektif kriterler üzerinde varlık bulur.

Her devletin teşkilatlanma yapısı kendi sosyolojik yapısına göre farklılıklar arz eder.  Farklı etnik yapıların olduğu bir yerde etnik temelli bir uluslaşma; ayrışmaya, çatışmaya sebebiyet verir. Fransa bunu bildiği için” vatandaşlık” esaslı bir milliyetçiliği esas almıştır.

Milliyetçilik fikrin ülkemizdeki iki farklı versiyonu ve temsilcisi Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’dır. Akçura millet kavramını “ ırka ve dile” bağlarken, Gökalp “ kültüre ve ortak aidiyet ”üzerinde milliyetçiliği tanımlar.

Gökalp, ırka dayalı milliyetçiliği “zoolojiye ait bir terim” olarak görmüş ve haklı bir şekilde insanı sadece bir ırkla tanımlanamayacak kadar büyük ve kültürel bir aidiyet geçmişi üzerinde okur. Ziya Gökalp milliyetçiliği sübjektif kültürel değer üzerinde betimler.  Onun milliyetçilik tanımı “Vatandaşlık” bağını esas alır.  Rahmetli Prof.Dr.Erol GÜNGÖR de milliyetçiliği, Ziya Gökalp bağlamında değerlendirir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında milliyetçilik kavramı Ziya Gökalp’ın felsefesi doğrultusunda iken, tek parti rejimiyle birlikte “etnik ve dil” üzerinde okunmaya başlanmış ve günümüze kadar bu böyle tevarüs etmiştir.

Günümüzde entegrasyonun, ulaşımın ve farklı etnik grupların iç içe olduğu bir yerde bu tanım kendi içerisinde çeşitli sorunlar barınmaktadır. Bölgesel gelişmelerin evrildiği bir jeostratejik kavşakta bu kavramların yeniden ele alınması Cumhuriyetin bekası için elzemdir.

Yeni bir yüzyıla girerken hem devlet anlayışımızı, hem de kamu yönetim biçimimizi çağdaş dünyanın bilimsel verileri üzerinde akla, demokratik değerlere göre yeniden şekillendirmemiz gerektiği ortadadır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.