Tarafsız haber için doğru adrestesiniz. Haber, Haberler, güncel haberler, internet haber,son dakika haberleri, ogaste.com farkıyla takip edin. En son haberlere bizimle ulaşın.
Yasal Uyarı: Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. -
Copyright© 2006-2024 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Yılmaz Ekinci
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında sanayinin dönüşümü
Kapital iktisadin babası sayılan Adam Smith’in ülkemizde göz ardı edilen temel bir ilkesi vardır: Mutlak üstünlükler teorisi. Aşağıdaki yazıyı bu mihvalde okumanızı isterim.
Bu satırları yazan bir kişi olarak sanayiye karşı olmadığımın bilinmesini isterim.
Lakin kullanım hakkını değil, mülkiyet hakkını önceleyen, üretimi değil rantı besleyen, eksik kapasite ile çalışan, arıtması hiç olmayan veya yetersiz olan, kümeleme mantığından uzak ve negatif unsurlarıyla doğal zenginlikleri yok eden, gölgede bırakan bir sanayi anlayışına karşı olduğumu da itiraf etmeliyim.
Bugünlerde Bursa kamuoyunda sanayi bölgeleri çok ciddi bir şekilde tartışma konusudur. Bu güzel bir şeydir. Çünkü uzun bir zamandır entelektüel kapasiteden uzak, içi boş şeylerle oyalanıp duruyoruz. Eleştiri medeni insanların bir vasfıdır. Özellikle Yüksel Baysal ve Cennet Cankılıç’ın bu konudaki yazıları ufuk açıdır. Bursa’nın, 24 sanayi bölgesi ile ve bunun dışında istinasız her köyde birinci sınıf tarım arazilerinin üzerinde yükselen fabrikalarıyla tartışma konusu olması sevindiricidir.
Bugün Marmara Bölgesi’nde sanayiye ayrılacak 1 santimetrekare toprağın olmadığını, bütün yerel yöneticilerin ve mülki amirlerin bilmeleri gerekiyor.
Çünkü Marmara Bölgesi’nde “1 santimetrekare” demek; artı bir trafiğe, hava kirliliğine, mimari çarpıklığa, kimliksizliğe, vasatlığa, şehirleşmemişliğe, kaos üreten sosyal çürümüşlüğe, sınıfsal uçurum derinliğine, kültürel yozlaşma kaotiğine, mikro milliyetçilik hastalığına, gettolaşmaya, hemşehri dernekleşme lümpenliğine, beyaz yakalıların kaçtığı mavi yakalıların işgal ettiği ve bütün bu negatif boyutlarıyla birlikte ileride nüksedecek doğal felaketlerle anılacak ve yaşanılmaz yer anlamına geleceği asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Marmara Bölgesi bu çirkinliklerle anılacak bir yer değildir ve asla olmamalıdır da!
TEKNOSAB’a gelince…
Bir zamanlar jeoloji mühendisliğinde okuyan birisi olarak projenin yer seçimi tarımsal açıdan diğer sanayi bölgelerine göre en verimsiz topraklar üzerinde kurulduğunu, şehre uzaklığı ve lojistik ulaşım ağları açısında doğru bir proje olduğunu söylemeliyim. Fakat şehre yükleyeceği negatif dışsallıkların göz ardı edilmemesi gerektiğini de burada söylemeliyim. Çünkü bu proje sadece üretimi değil Bursa’ya taşıyacağı ek yükleri de hesaba katarak gerekli önlemler mutlaka ele alınmalıdır.
Benim derdim, yapılacak bir yatırımın bize yükleyeceği nimet ve külfet derecesinin ağırlığıdır. Meramı şöyle açıklayayım; diyelim ki, bir yeri turizme açıyorsunuz, o bölgenin ölçek kapasitesini göz ardı ederseniz orası artık turizm vasfından çıkar ve bir yerleşim yerine dönüşür. Örneğin Kuşadası, Fethiye, Antalya, Mersin vb. gibi yerler bugün yanlış imar uygulamaları sonucunda sayfiye/ turistik alanından çıkmış, aşırı nüfus baskısı altında olan ve yaşanması zahmetli olan yerlere dönüşmüş haldedirler.
Doğada her şeyin bir dengesi vardır.
Bir yerde denge bozuldu mu o yerin “mutlak üstünlüğü” de ölmüş olur.
Bugün yaşadığımız topraklarda kendi ellerimizle yarattığımız en büyük potansiyel tehlike budur. Bu risk, sadece deprem riski değildir. Yanlış sanayileşme ve kentleşme neticesinde her bölgemiz taşıma kapasitesinin üstünde bir risk ile yüklenmiş durumdadır. Aşırı nüfus yoğunluğu, hantal ve kirletici sanayi tesisleri ve çeşitli çevresel parametrelerin getirmiş olduğu maliyet sorunları açısından Marmara ve kıyı bölgelerimiz mutlak üstünlüklerini yitirmek üzeredir.
Deprem riskiyle birlikte bu konular irdelenip çözümler üretilmelidir. Özellikle Marmara Bölgesi diğer bölgelerimize göre en fazla deprem riskini taşıyan bir bölgemizdir.
Bugün Marmara Bölgesi nüfus yoğunluğu açısından en yoğun olan bölgemizdir. Türkiye nüfusunun %32’sini, milli gelirin yüzde 42’sini, sanayi tesislerinin yüzde 55’ini, ihracatın yüzde 61’ini, toplam istihdamın yüzde 29’unu gerçekleştiren bir bölgemizdir.
Ayrıca istihdam edilen nüfusun niteliği açısından da diğer bölgelerle kıyaslamayacak derece görece bir üstünlüğe sahiptir.
Bu bölge bugün çeşitli risklerle karşı karşıyadır.
Türkiye’nin sadece kentsel dönüşüme değil sanayi dönüşümüne de ihtiyacı vardır.
Marmara Bölgesi’ndeki bu yoğunlaşmanın desantralizasyonu “milli” bir mesele olarak ele alınmalıdır. Bütün sivil ve devlet aktörlerin işbirliğiyle yapılacak bir swap analiz çalışmasıyla ile birlikte ancak bunun üstünde gelinebilir.
Bir zamanlar Marmara Denizi dünyada en fazla balık çeşitliğine sahip bir göl iken, bugün ise ölü bir denize dönüşmüş haldedir. Sadece deprem riski açısından değil doğabilecek çeşitli çevresel sorunlarla karşı karşıyadır. Müsilaj sadece bunun küçük bir işaretidir. Marmara Bölgesi bugün yanlış sanayileşme politikaları sayesinde yaşanılmaz bir hale dönüşmüş haldedir.
Bölgenin nüfus ve sanayi açısından seyrekleşmesi, aslında bize yeni imkanlar ve fırsatlar sunmaktadır. Bölgenin emek yoğun sektörlerden kurtuluşu ülkemiz açısından üretilemeyen ve katma değeri yüksek olan yeni ürünlerin üretileceği bir inovasyon bölgesine/havzasına dönüşümünü de sağlayacaktır. Marmara Bölgesi işgücü niteliği açısından buna en uygun bir bölgedir.
İstanbul, Bursa ve Kocaeli bölgesinde emek yoğunluklu olan sanayi, Eskişehir’in doğu kısmından başlayıp da Malatya’ya kadar –bakır, boş, kıraç ve deprem riski olmayan- bu yerlere taşınırsa Türkiye rahat nefes alır.
Türkiye bugün bütün ekonomik değerlerini bir bölgeye sıkıştırmış haldedir. Bu rasyonel bir tutum değildir. İhracatın ve üretimin bir bölgede yoğunlaşması, güvenlik açısından ülkenin ve sanayinin geleceğini tehdit edeceği ortadadır.
Marmara Bölgesi’ni acilen eski-birincil sanayi dediğimiz; emeğe dayalı, büyük ölçekli, doğaya zararlı ve katma değeri düşük olan üretim ağlarından kurtarmamız gerekiyor.
Bu bölgede inovasyon yatırımları kapsayacak (endüstri 4.0, Endüstri 5.0 gibi) önceleyecek, teşvik edecek, stratejik ürünlere ve kalkınma planlarına ihtiyaç vardır.
Plansız kentleşme, çevresel sorunlar, deprem riski, ekstra maliyetler, bölgesel eşitsizlikler vb gibi negatif dışsallıkları istemiyorsak -Cumhuriyetin ikinci yüzyılını taçlandırmak istiyorsak- yapacağımız tek şey; doğru kalkınma stratejileri ile yeni ufuklara açılmaktır.