Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Sıcak para hangi piyasaları sever

Yazının Giriş Tarihi: 03.08.2024 12:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.11.2024 17:59

Yaşadığımız kriz ve bu krizin etkileri piyasa oyun kurucularının bir sonucudur.

Ekonomi insanların kararlarıyla işleyen bir sistemdir. Arz ve talebin kendiliğinden dengeye geldiği hikayesi bilimsel değildir. “Laissez faire, laissez passer!“  sözü bir hayalden ibarettir. Kendiliğinden arz ve talep hiçbir zaman bir dengede oluşmaz. Onun için teşvikler, istisnalar, transfer harcamaları, vergiler ve bütçe teknikleri vardır. 

Faiz, döviz ve borsa sarmalına sıkıştırılan bir ülkede ekonomik kalkınma kendiliğinden oluşmaz. Üretken olmayan piyasalara aktarılan paraların yarattığı tahribat, tekrar sıcak para musluklarında aramak pek sağlıklı bir yöntem değildir ve ciddi bir maliyeti vardır.

Ekonomik kalkınma, yatırımların ve bütçenin doğru kullanılması, yani rasyonel karar üretme pratiğinin bir sonucundan oluşur. Zaman ve mekandan koparılmış irrasyonel kararlarla kalkınma sağlanamaz. Hukukun olduğu, demokrasinin işlediği ve denetim ve gözetleme mekanizmalarının çalıştığı ortamlarda ekonomi rayında işler.

Sınai kapitalizmden mali kapitalizme yönelen ve dijital endüstrilerin ve piyasaların aktör olmaya çalıştığı bir dünyada devletin rasyonel çalışması elzemdir.

 

 

Günümüzde bazı ülkelerde ekonomi adeta tümüyle üretim bandlarından koparılmış ve arındırılmış haldedir.

Üretime dayalı olmayan ekonomilerde tacirler, bezirganlar ve finansal aktörler her türlü spekülatif hareketlerde bulunurlar.

Temel bir kuraldır; firmalar maliyeti düşük olan bölgelerde üretimde bulunurlar ve kar marjı yüksek olan bölgelere- tüketiciye – yönelirler.

Üretime dayalı olan (reel) ekonomi ile üretime dayalı olmayan (fiktif) ekonomi arasında piyasaların ayrışması 2. Dünya Savaşı’ndan sonra mali kapitalizmle birlikte yaygınlaştığını müşahede ediyoruz.

Özellikle kredi faizleri, borsa kağıtları,  devlet tahvilleri, dış ticaret arbitrajları ve emeğe dayalı olmayan finansal değerlerinin milli gelirden aldıkları payın bu dönemde zirve yaptıklarını görüyoruz.

Finansal hareketler, artık günümüzde sadece bir mübadele aracı değildir. Kendi başına bir değer üretme biçimlerine dönüşmüş haldedirler.

Bir ülkenin kalkınmışlığı üretim hacminin kümülatif toplamında oluşur.

Reel ekonomi ile fiktif ekonomi arasında reel ekonomi sahicidir, üretime endekslidir. Fiktif ekonomi ise sanaldır, işlemsel piyasa hareketlerinden beslenir.

Bir piyasada fiktif ekonominin payının artması reel sektörü öldürür. Bunu 2024 bütçesine baktığımızda görüyoruz.

Türkiye, 2023 yılında 28.4 milyar dolar faiz gideri öderken, 2024 bütçesinde bu oran 39.2 milyar dolar civarına çıktığını görüyoruz. Oransal olarak sermaye/yatırım giderleri ile faiz giderlerini karşılaştırdığımızda;  yatırıma aktarılan kaynağın bütçedeki payı % 2.4 iken, faize aktarılan ödeneğin ise %17 civarında olduğunu görüyoruz.

Bir başka kalem ile -savunma sanayi- mukayese ettiğimizde 2024 yılı bütçesinden savunma sanayisine ayrılan miktar 976 milyar lira iken, faize ayrılan ödenek ise 1 trilyon 256 milyar liradır.

 

 

Yatırıma aktarılan kaynağın azalması, yerli -yabancı finans sektör sahiplerini zenginleştirir ve emeğe dayalı kesimi fakirleştirir.

Yani aslında fakirler, zenginleri finanse ediyorlar.

Finans sektörü, istikrarlı ve üretime dayalı piyasaları pek fazla sevmez.

Türkiye, 24 Ocak kararlarından itibaren fiktif piyasaların kucağına itildi. Üretken olmayan sıcak para akıntısı kontrolsüz piyasaları sever ve meyleder.

Spekülatif piyasalar, finans sektörünün sevdiği sahalardır.

Aşırı spekülatif piyasalar reel ekonomiyi öldürür, işgücüne olan katılımı azaltır, emeğin ulusal gelirdeki payını düşürür ve üretken piyasaları çökertir. Kişi başına düşen milli gelir azalırken ithalat artar, ihracat azalır ve yerli paranın değeri düşer.

Fakat temel gelir garantisi olan borsa, faiz ve döviz arasında sermaye akışı yoğunlaşır. Haksız kazançlar ve tüketime yönelik olan mal ve hizmetlere olan talep artar.

Bir kamu finans uzmanı olarak, finans sektörü ile reel sektör ayrımı arasında kişisel tercihim reel sektördür. Fakat reel sektörün mutlak büyüme grafiğine ve doğaya karşı meydan okumasına da bakışım olumsuzdur. Çünkü büyüme her şey değildir. Doğaya, insana ve gelecek nesillerin yaşam alanına kalkışan kalkınma anlayışına methiyeler düzmek de gerçekçi değildir.

Finans sektörünün sadece paradan ibaret olmadığını ve paranın da sadece bir mübadele aracı olmadığı ortadadır.

Finans sektörü bir ülkenin gerçek değerini, kalkınmışlığını ve gelişmişliğini tek başına göstermez. Öyle olsaydı faiz dediğimiz olguya, yani mal ile para arasındaki korelasyon ilişkisinde rol alan aktörlerin hareketlerine bakmak gerekir.

Para ile mal arasındaki korelasyon ilişkisi dengeli değilse ya enflasyona veya deflasyona sebep olur. 

Finans sektörünün yaygınlaştığı ekonomilerde bütçe dengesi bozulur.

Kazancın kutsandığı yerde vergi yükü adaletli değilse, piyasa rasyonalite dairesinde işlemez.

Devletin üretime dayalı olmayan piyasalara müdahalesi mutlaka olmalı ve buralarda oluşacak spekülatif kazançlara vergilendirme sistemi ve kontrol sistemi mutlaka sıkılaştırılmalıdır.

Sağlıklı bir piyasada denge, denetleme ve gözetleme mutlaka olur. Bunun aksini iddia etmek büyük bir iyimserliktir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.